ÇOCUKLUĞUM[MAKSİM-GORKİ]- BİR GEEK MEKANI YAZARINDAN KİTAP ÖNERİLERİ #5

Bir süredir edebi değeri olan, adam gibi bir kitap okuyamıyordum. Hem bulunduğumuz çağın koşulları, hem de gelişen-değişen  teknolojiye karşı olan ilgim sebebiyle, tıpkı pek çok kişi gibi benim de kitaplara olan ilgim azalmıştı. Doğruya doğru, eskiden de bir kitap kurdu olarak adlandırılacak seviyede bir ilgim yoktu, hiç de olmadı. Ama, en azından arada bir kitap okumanın, o ''değerli'' vaktimizden pek de büyük bir kayıp olmayacağı görüşündeyim. Maksim Gorki'nin ünlü biyografisinin ilk ayağı olan Çocukluğum kitabımı elime alışım da işte bu sebeptendir. İş Bankası Yayınları'nın ana dilinden çevirdiği eseri, kendimden beklemediğim bir hızla okuduğum gibi bir hayli keyif de almış bulunmaktayım.


1800'ler Rusya'sının acımasız hayatını gözler önüne seren kitaba, Gorki'nin babasını kaybetmesi ve bunun akabinde annesi ile beraber ananesinin yanına taşınmaları ile start veriyoruz. Zorlu bir çocukluk geçiren ve bize bunu detayları ile başarılı bir anlatımla aktarmayı başarabilmiş yazarın, güçlü hafızasına hayran kalmamak elde değil. Kitabı okurken fark ediyorsunuz ki, yazar 40-50 yıl önce yaşanmış olayları bile en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor. Bu sebepten ötürü de kitabın vurucu konusunun yanı sıra ön plana çıkan bir diğer özelliği de çarpıcı betimlemeleri oluveriyor. 
Dayağın, öfkenin, kan davalarının ve daha pek çok şiddet içerikli olgunun ne anlama geldiğini daha küçük yaşında dedesinden, dayılarından yaşadığı mahalleden öğreniyor Gorki. Katı dede figürünün yanında, ona iyiliği ve güzelliği öğreten figür olarak da anneannesi ön plana çıkmakta. Ancak pure evil tarzı bir durum olmadığı için, dedenin yaptığı şeylerin, en azından bazılarının, çocuğun yararına olduğunu görüyoruz ve dede-torun arasında iç ısıtan sahneler ortaya çıkabiliyor. 


Eserin, sıklıkla değindiği önemli noktalardan biriyse dönemin kadınlarına karşı olan bakış açısı. Toplum kadınları öyle bir hale getirmiş ki, onlar bile kendilerini küçük görmekte, kadına kalkan ele normal gözüyle bakılmakta. Kadına karşı takınılan şiddet günün olağan bir parçasını oluşturmuş hatta bazen sırf zevk için bile insanlar evlatlarının analarını dövmekteler. Kitabın bir noktasında aynı şu şekilde anlatılıyor olay; 

Anneanne, dedeye oranla daha iri kıyım biri olmasına rağmen, dedenin attığı dayaklara sözsel bir karşılık bile vermiyor. Torununun bu eziyete neden katlandığını sorması üstüne de ''O evin erkeği'' şeklinde bir cevapla geçiştiriyor onu. 

Peki, Anneanne bu cevabı dededen korktuğu için mi veriyor? Yoksa onu sevdiği için mi? İkisi de değil. Anneanne, bu durumun yayılması sonucu toplumun vereceği tepkiden korkuyor. Çünkü toplum bir şeyi onaylamadığı zaman, bunun yaptırımları ağır ve can yakıcı olabiliyor. Bu durum günümüze de uyarlandığında, aslında her şeyin, insanın nasıl düşündüğünde bittiğini gösteriyor bizlere. Evet, belki bayan değil de kadın dememiz gerekiyor oluşu çok da büyük bir mevzu gibi durmuyor, ancak bu tür minik atılımlar bile, bağnaz düşüncelerin yenilmesi adına çok önemli bir yer kaplıyor. İnsanların düşüncelerini değiştirmek kolay olmayabilir ama bu imkansız olduğu anlamına da gelmez.


Eserde dikkat çeken bir diğer önemli husus da yine acımasız bir toplumun, temiz bir çocuğu nasıl asabileştirdiği. Aslında ne kadar farklı olursanız olun, ne kadar aykırı olursanız olun, bir topluma ayak uydurmak için istemsizce olsa dahi değişirsiniz. O toplum da, ilk başta istememiş olsa bile, yine istemsizce içine alır sizi. Çünkü yaşamaktan da öte, hayatta kalmanın temel yolu budur. Anne-babasıyla yaşarken bir kez bile el kaldırılmadan büyüyen Gorki, dedesinden yediği dayaklardan dolayı, kavgacı bir çocuğa dönüşür. Cüssesinin de getirisi ile sokaklardaki dövüşlerde adı geçen bir çocuğa dönüşen Gorki, ilk başta toplum ile mücade etmeye çalışsa da, ki insanlar da onunla eder, bir noktada bundan vazgeçmiş olacak ki toplumu içine alır, arkadaşları olmaya başlar. 

Kitap, artık hayatında pek yer kaplamayan annesinin ölmesi ile biter. Önceki seferlerde olduğu gibi Gorki, belki yaşının da etkisiyle bu duruma çok tepki vermez. Ancak kitabın son cümleleri, hem hayatının hem de sonraki kitabın temelleri oluşturacaktır: 

Annemi toprağa vermemizden birkaç gün sonra dedem:
-Ee, Leksey(Gorki'nin bir diğer adı),
dedi,
-madalyon değilsin ki seni boynumda taşıyıp durayım... Var git insanların arasına karış...
Ve ben de insanların arasına karıştım.

Böylelikle yazarın çocukluğu da bitmiş olur ve acemi olarak para kazanma dönemi de bununla birlikte biter. Sonraki kitaplar ile iş dünyasına atılacak, çalışmayı, acımasız Rusya ile mücadele etmeyi öğrenecektir. Tabii bu, şuan okumakta olduğunuz yazının konusu değil. Merak etmeyin, ilki kadar şevkle olmasa da serinin ikinci kitabını da okumaktayım, yakın bir zamanda incelemesi de gelir. Ancak yazımı sonlandırmadan önce, bu kitabı okuma fırsatı eline geçmemiş arkadaşlarıma, bir yerden bulup okumalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Zaten bir kere okumaya başladığınız zaman inanın devamı hemencecik geliyor, durmak bilmiyorsunuz.

Hiç yorum yok: