FARGO[D.İ.]- ''...AMA YAZMAMASI BURADA BİR EJDERHA OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ''
Coen kardeşlerin 1996 yapımı Fargo filmini bilen bilir. Suç/dram/kara
mizah türlerini içinde barındıran film kültlerden kabul edilir. Oscar dahil bir
çok ödül almıştır. Ben ise bu filmden pek hazzetmem ama 2014’de başlayan dizi
uyarlamasına bayılıyorum ve her fırsatta herkese önermeye çalışıyorum.
Dizimiz aynı filmi gibi suç/dram/kara mizah türünde. İlk
başta mini dizi olarak planlanmış fakat ilk sezon beğenilince ardından devamı
gelmiş. Dizinin her sezonu 10’ar bölüm. Sezonlar arasında bağlantılar olsa da,
birbirinin devamı değil. Bu yazıda önce dizinin üç sezonuna da hakim olan temadan
ve ortak özelliklerden bahsedeceğim; ardından her sezon için kısa yorumlar yapacağım.
Suçun Doğası
Her sezon sonradan küçük gözükecek bir suçla başlayıp ardından kelebek etkisiyle büyüyen olaylar silsilesini anlatıyor temelinde. Olaylar gittikçe içinden çıkılmaz, hatta bazen absürt hallere varıyor. Dizinin kara mizahı biraz da buradan geliyor. Gittikçe her bölümün başındaki “Bu gerçek bir hikayedir.” yazısına inanmak zorlaşıyor; ki zaten gerçek bir hikaye değil, siz o yazıya bakmayın.
Fargo bu önüne geçilmez ve inanılmaz hal alan olaylar silsilesine istemeden de olsa katılan, arada kalıp sıkışan karakterleri anlatıyor bize. Dramasını da buradan çıkarıyor. Bu karakterler genel olarak gayet düz, saf, masum insanlar. Seyircinin empati kurabileceği, acıyabileceği karakterler. İşte bu insancıkları alıp bahsettiğim olayların ortasına bırakıyor Fargo. Bu insancıklar ister istemez suça karışıyor ve zaman içinde bu karakterler değişiyor. Fargo bu karakter gelişimi olayını anlatmayı çok iyi beceriyor. İlk başta masum gözüken bu insancıkların sonradan yaptıklarını görünce onlar insancık olmaktan çıkıyor artık, artık masum değiller. Dizi bunları çok normalmiş gibi anlatırken bir süre sonra size de bu olaylar normal gelmeye başlıyor. Fargo bize suçun ve insanın doğasını çok güzel anlatıyor. Bunu yapan tek dizi elbette Fargo değil ama en iyi yapanlardan. Bu da diziyi sevmemin sebeplerinden biri.
Suçun Doğası
Her sezon sonradan küçük gözükecek bir suçla başlayıp ardından kelebek etkisiyle büyüyen olaylar silsilesini anlatıyor temelinde. Olaylar gittikçe içinden çıkılmaz, hatta bazen absürt hallere varıyor. Dizinin kara mizahı biraz da buradan geliyor. Gittikçe her bölümün başındaki “Bu gerçek bir hikayedir.” yazısına inanmak zorlaşıyor; ki zaten gerçek bir hikaye değil, siz o yazıya bakmayın.
Fargo bu önüne geçilmez ve inanılmaz hal alan olaylar silsilesine istemeden de olsa katılan, arada kalıp sıkışan karakterleri anlatıyor bize. Dramasını da buradan çıkarıyor. Bu karakterler genel olarak gayet düz, saf, masum insanlar. Seyircinin empati kurabileceği, acıyabileceği karakterler. İşte bu insancıkları alıp bahsettiğim olayların ortasına bırakıyor Fargo. Bu insancıklar ister istemez suça karışıyor ve zaman içinde bu karakterler değişiyor. Fargo bu karakter gelişimi olayını anlatmayı çok iyi beceriyor. İlk başta masum gözüken bu insancıkların sonradan yaptıklarını görünce onlar insancık olmaktan çıkıyor artık, artık masum değiller. Dizi bunları çok normalmiş gibi anlatırken bir süre sonra size de bu olaylar normal gelmeye başlıyor. Fargo bize suçun ve insanın doğasını çok güzel anlatıyor. Bunu yapan tek dizi elbette Fargo değil ama en iyi yapanlardan. Bu da diziyi sevmemin sebeplerinden biri.
Bunlara ek olarak her sezon olayları araştıran bir polis
memuru, mafya ve karikatürize edilmiş, ikonik kötü adamlar katıyor olay
örgüsüne ve ortaya tadından yenmez bir hikaye çıkıyor.
Fakat sadece bu kadarla da kalmıyor. Fargo bunları bence
muhteşem bir sinematografiyle seyirciye aktarıyor. Dizinin en güçlü yanlarından
biri de bu. Genel olarak sabit kamera açıları ile ortaya çok güzel kareler
koyuyor. Işıklar, renk seçimleri vb. çok başarılı. Şahane müziklerini de
unutmamak lazım.
Teknik yönünün bu başarısı diziye hakim olan gerilim
atmosferini size hissetirmeyi başarıyor.
Başarısı da tescillenmiş yapımın. En iyi mini dizi dahil 5
Emmy, 2 Altın Küre kazanmış dizi bu sene de 3.sezonuyla 3 dalda Emmy adayı (En
İyi Mini Dizi, En İyi Erkek Oyuncu-Mini dizi, En İyi Kadın Oyuncu-Mini Dizi).
En az bir ödül almasını umuyorum.
Buraya kadar okumuş ve diziyi merak etmiş olanlar gidip hemen
izlemeye başlayabilirler. Devamını okumasalar da olur. Daha fazlasını merak
edenlerle birlikte sezonları gözden geçirebiliriz.
1.Sezon
Lester ve Lorne Malvo'nun ilk karşılaşmaları. |
Birinci sezon diğer sezonlara nazaran daha basit bir
senaryoya ve daha az karaktere sahip. Bu olumsuz bir şey değil tam tersine bazı
yönlerden çok olumlu bir tercih. Bu durum, diğer sezonlara nazaran, ana
karakter/karakterlerin gelişimine daha iyi odaklanmasını sağlıyor dizinin.
Lester Nygaard ve onun karakter gelişimi çok iyi yazılmış. On bölümlük, bir
dizi için kısa bir sürede de çok başarılı işleniyor. Hikayenin bu kısmını Breaking
Bad’teki Walter White’ın karakter gelişimine benzettiğimi de eklemek isterim.
Gus Grimly: İyi akşamlar. Ehliyet ve ruhsat lütfen.
Lorne Malvo: O şekilde de yapabiliriz. Evraklarımı istersin. Benim arabam olmadığını ödünç aldığımı söylerim ve gerisi meçhul. Böyle yapabiliriz. Veya arabana binip devam edebilirsin.
Gus Grimly: Neden yapayım bunu?
Lorne Malvo: Çünkü bazı yollara girmemelisin. Çünkü haritalarda ”Burada ejderhalar var.” yazardı. Artık yazmıyor. Ama yazmaması ejderha olmadığı anlamına gelmez.
İlk sezon bence çok etkileyici bir ilk bölümle açılıyor, kan donduran son yirmi dakikası ile etkiliyor ve etkileyiciliğini hiç kaybetmeden devam ediyor.
2. Sezon
2. Sezon
Gerhardt ailesi |
İkinci sezonumuz ilk sezona göre daha renkli. Bunu hem
karakter çeşitliliğinin ilk sezona göre daha fazla olması hem de bu sezonki
görselliğin, renk paletinin daha çeşitli ve canlı olması anlamında söylüyorum. Ayrıca yine görsellikte
bir fark olarak ekranın sıkça ikiye bölünmesi dikkat çekiyor. Kurgu ve
görsellik açısından güzel tercihler.
Ed (Jesse Plemons) ve Peggy(Kirsten Dunst) Blumquist çifti, Gerhardt ailesi ve Solverson
ailesi üçgeninde gelişiyor ikinci sezonun hikayesi genel olarak. Gerhardt
ailesini, özellikle Clint Eastwood edasında ağzında sürekli puro gezen ve
puroyu yiyecekmiş gibi duran sert abimiz Dodd Gerhardt’ı çok sevdiğimi
söylemeliyim. Ayrıca Peggy’e sinir oldum ve Ed’e çok acıdım. Bu sezonki favorim Mike Milligan ise izlemesi çok zevkli bir karakter.
Ed ve Peggy Blumquist |
Senaryo bu sefer daha komplike. İlk sezonda tek bir karakterin değişimini ele alan dizinin bu sezonunda suça karışan mağdur çiftimizin hikayesinin yanında bir mafya hikayesi de izliyoruz. Tabi olaylar geliştikçe yollar da kesişiyor.
Bu sezonun diğer sezonlardan daha iyi olduğu noktalardan
biri müzikleri. Çok farklı kültürlerden, çok çeşitli müzikler barındıran bir
soundtrack listesi var. Mükemmel!
3. Sezon
3. Sezon
Buraya kadar diziyle alakalı hiç olumsuz bir yorum yapmadım.
“Sen de hep övdün, hiç mi olumsuz bir yönü yok bu dizinin?” diyebilirsiniz.
Var. Şimdi izleyenlerden katılmayan çok olacaktır ama ben üçüncü sezonu ilk
ikisine göre zayıf buldum. Benim için pek ilgi çekici başlamayan sezon, sıkıcı
devam edip, finale doğru (diğer sezonlara kıyasla) ortalama bir seviyede bitti.
Beni tatmin etmedi.
Hikaye iki kardeşin çekişmeleri üzerine kurulu bu sefer.
Ewan McGregor tarafından canlandırılan büyük kardeş Emmit; kurduğu işinde başarılı
olarak zengin olmuş, hayatından memnun düzgün bir adam. Kardeşi Ray ise
göbekli, saçları dökülmüş; iş hayatında abisi kadar başarılı olamamış,
yaşamından memnun olmayan bir adam. Başarısızlığı konusunda abisini ve küçükken
yaşanan bir miras olayını sebep gösteriyor. Ray’e can veren aktörümüz de Ewan
McGregor.
Ray ve Emmit Stussy(Ewan McGregor) |
Evet, Obi-Wan’ımız Ewan McGregor iki karakteri birden canlandırıyor! Bana sorarsanız pek de ahım şahım bir oyunculuk sergilememiş olsa bile iki karakteri birden oynaması kolay bir şey değil. Performansıyla Emmy adaylığını kaptı bile.
Bu sezonun en dikkat çeken yanlarından biri kullanılan renk
paleti. Bir önceki sezonun renkli görselliğinden sonra hikayenin atmosferine
uygun olarak koyu tonlar tercih edilmiş bu sefer.
Kötü adamımız Varga bence bu sezondaki en iyi şey. Farklı
görünüşü ve sesi ile merak uyandıran, zekice diyalogları ile etkileyen,
tehditleriyle rahatsız eden bir karakter. Çok sevdim. David Thewlis'in oyuculuğu da muhteşem.
Fargo benim izlediğim en iyi dizi. Gerilimli, çarpıcı, gerçekçi. Kusursuza yakın. Fazla övdüğümü düşünenler bu düşüncelerini belirtmeden önce diziyi izlesinler derim. İzlemiş olup çok övdüğümü düşünenler varsa, dizinin beğenmedikleri yönlerini yorumlarda belirtebilir. Sevgiler…
Fargo benim izlediğim en iyi dizi. Gerilimli, çarpıcı, gerçekçi. Kusursuza yakın. Fazla övdüğümü düşünenler bu düşüncelerini belirtmeden önce diziyi izlesinler derim. İzlemiş olup çok övdüğümü düşünenler varsa, dizinin beğenmedikleri yönlerini yorumlarda belirtebilir. Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder