ZACK SNYDER'S JUSTICE LEAGUE NASIL BİR FİLM? (SPOILER'SIZ)
Zack Snyder's Justice League, sinemada vizyona girmeye uygun bir film değil. Bir kere izlediğimiz şey 4 saatlik değil, 3 saatlik bir film. Filmin bir saatten fazlası gereksiz, bir amaca hizmet etmeyen sahnelerden oluşuyor. Özellikle filmin ilk 1.30 saati tempo o kadar yavaş ki bir noktada sıkılmaya başlıyorsunuz. Sanki Snyder çektiği bütün sahneleri, ve bakın bütün sahneler derken BÜTÜN sahneleri filme koymak istemiş. Hal böyle olunca da bu filmi izlemek için açan sıradan bir seyirci filmin ilk partına dayanıp da kalanını izlemek ister mi pek emin olamıyorum. Filmin başıyla birlikte sonu da saçma sapan. Son 15 dakika, Snydercut'ın geleceği netleştikten sonra çekilmiş, çok belli. Ben açıkcası bile oynaya fan service yapma gayretine girişseler de sahneyi beğenmedim. Hem kötü yazılmış, hem de kötü işlenmiş bir sahneydi.
Peki, film kötü bir film mi? Hayır değil. Hatta şunu da söyleyebilirim, ellerindeki malzemeleri kullanarak ve düzgün bir editörle bu film 2.5-3 saate indirilip sinemada vizyona sokulsaymış keyifle de izlenirmiş. Konu zaten 2017'de izlediğimiz filmle tamamen aynı. Sadece belirli sahne içi etkileşimler daha farklı, bazı noktalarda da gelinen sonuca ulaşmadaki yöntem değişmiş. Synder'in birincil vizyonunun eseri sahneler, Whedon'ununkilerden çok farklı, çok ciddi, çok karanlık değil. Ancak belli ki yönetmenin vizyonundan uzaklaşan her eser başarısız olmaya mahkum. Yeni yayınlanan birkaç set fotoğrafından sonra Synder yine İncil göndermeleriyle dolup taşan bir iş yaptığını sanıp triplere giriyor zannetmiştim ama herhalde ancak bu kadar yanılabilirdim. Belki Zack, ne çektiğinin farkında olmayabilir; yeni Yüzüklerin Efendisi'ni yarattığını da zannedebilir ama onun aksine film ne olduğunun bir hayli farkında. Filmin başından sonuna kadar bir süper kahraman filmi izlediğinizi hissediyorsunuz. Kapışan titanları değil, etkileşime geçen insanları izliyorsunuz. Warner Bros. yöneticileri ne düşünmüş pek bilmiyorum ama açıkcası Zack'in çektiği ekip sahneleri Whedon'un sözde ekibin arasında bir sinerji yaratmak adına kurguladığı sahnelerden bir hayli daha inandırıcı. Oradaki 5 kişinin birlikte çalışma sebeplerini anlıyorsunuz, aralarındaki oluşan bağı da yeterince hissediyorsunuz.
Belirli karakterlerin rollerinde göze çarpan değişiklikler olurken, belirli karakterler yaklaşık aynı ekran süresine sahip. Bir kere filmin başrollerinden biri, en başından beri olması gerektiği gibi Cyborg. New 52 döneminin Justice League'ini okuma fırsatınız olduysa eğer karakterin Apokalips ile ne kadar önemli bir bağlantısının olduğunu bilirsiniz. Yine tekrar edeceğim ama filmin ilk 2 saatinde izlediğimiz Cyborg sahneleri anlamsız ve sıkıcı olsa da, tünel dövüşünden itibaren karakter filmdeki en kritik aktöre dönüşüyor. Cyborg'la birlikte The Flash'ın ekran süresinde de önemli bir değişiklik olmuş. Ayrıca SPOILER vermeden söylemem gerekirse The Flash'ın güçlerinde bazı belirgin değişiklikler yapılmış, çok hoşuma gitti. Diğer dört karakterin sahneleri az çok aynı şekildeydi. Aquaman genel olarak The Flash'la birlikte güldürü amaçlı kullanılmış, buna rağmen sahneler hadi gülün şimdi diye sırıtmıyor izleyen kişiye. Diana, Whedon'ın vizyonundan bir tık daha arka planda kalmış. 2017 yapımında karaktere biraz daha grubun savaş durumu lideri rolü verilmişti, burada öyle bir durum yok. Bruce'la aralarında çok hafif flörtleşmeler olsa da önceki filmdeki kadar yoğun bir ikili diyalogları yok. Bunlarla birlikte Batman'in embesil gibi lanse edilmediğini söylemem gerekiyor diye düşünüyorum. Ekip savaşırken kenarda durup izlemiyor hatta aralarındaki en cengaver oydu bile diyebiliriz, en çok uzaylı doğrayan oydu yani. Ortalıkta yaşlanıyorum artık diye gezmiyor, olur olmadık yerlerde anksiyete problemleri varmışcasına saçma reaksiyonlar vermiyor. BvS'deki gibi etrafa ekşi ekşi bakmıyor ama karakter değişimi ayarında olmuş. Yeni bir karakteri izlediğinizi düşünmüyorsunuz ancak Superman'in ölümü ile kafasındaki belirli şeyleri yıkmış birini izlediğinize ikna oluyorsunuz.
Bahsedilmesi gereken bir diğer konu da filmin belirlidiği ton. Zack Snyder filmlerinin en sevmediğim kısmı boğucu atmosferleridir. Bu filmde önceki iki filminde olduğu gibi bir atmosfer yok. Bütünlük ve devamlılık korunmuş önceki filmlerin devamı niteliğinde bir şey izlediğinizi hissediyorsunuz ama kimsenin suratı limon satmıyor, kimse durduk yere felsefi sorgulamalara girişmiyor. Ton olarak kafanızda bir fikir oluşması adına X-Men filmlerine benzediğini söyleyebilirim. Gereksiz esprilerden kaçınılmış ama yeni Dark Knight olma mücadelesine de girilmiyor.
Film pek çok havada kalan konuya da açıklık getirmiş ya da tercihleri ile öncekine göre daha iyi opsiyonlar seçilmiş. Bir kere Steppenwolf'un orada bulunma amacı ne kadar klişe olsa da karakteri kabullenebiliyorsunuz. Hakeza Snyder'in nihai planındaki Darkseid kurgusu da çok üzerine düşünülmüş bir kurgu değil. Karşımızda Inifinity War'daki Thanos gibi bir fikir adamı yok. Dümdüz fethetmek için fethet, yok etmek için yok et felsefesi ile savaşan bir hükümdar verilmiş. Yine de filmdeki kötü karakterlerimiz çok ayarında ve yerinde kullanılmış. Ben açıkcası Steppenwolf'ın alt edilme şeklini Whedon'ın kurgusunda bir tık daha yaratıcı bulsam da burada da farklı bir yolda ilerlenmiş. Onun haricinde olay örgüsü çok daha iyi birleşmiş, ana kutulara aynı sonsuzluk taşları gibi mantıklı bir işlev verilmiş, seyircinin anlayacağı şekilde de açıklanmış geçiştirilmemiş. Superman'in neden geri getirildiği de adam gibi işlenmiş. Bu değişimlerin hepsi beni fazlasıyla memnun etti diyebilirim.
Özetle ben, Zack Snyder'ın Justice League'ini beğendim. Film Dawn of Justice gibi çok yükseği hedefleyip tökezlemiyor ancak 2017'deki versiyonunda olduğu gibi dar bir konuda da sıkışıp kalmıyor. Eğer ki evrenin sıkı bir takipçisiyseniz eminim siz de filmden keyif alacaksınızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder