VICTOR FRANKESTEIN[F.İ.]- ''YARATICINIZLA... PARDON, ONUN YARDIMCISIYLA TANIŞIN!''(SPOILER'LI)
DİKKAT! Bu yazıda 2016 yapımı 'Victor Frankestein' filmine dair SPOILER'lar bulunmaktadır. Eğer filmi izlemediyseniz yazıyı okumanız tavsiye edilmez.
Bir süredir televizyonda bulunan sinema kanallarını daha sık kullanır oldum. Normalde filmlerimi, dizilerimi izlediğim telefon ve bilgisayarıma göre daha geniş ekranda izliyor oluşumdan olsa gerek, seyir zevkim, filmleri kendim seçmiyor oluşuma rağmen arttı. Victor Frankestein da geçtiğimiz günlerde bu sinema kanallarından birinde rastaldığım filmlerden biriydi. Başında yakaladım, oturdum izlemeye başladım. İddialı bir reklam kampanyası gütmesine ve zamanında benim de ilgimi çekmiş hatta sinemada izlemeyi bile düşündüğüm film IMDb ve Metascore gibi sitelerde vizyona girdiği ilk günde çakılınca gitmekten vazgeçmiştim. Benim gibi pek çok kişi de böyle düşünmüş olacak ki, film gişesel anlamada da beklediğini elde edemedi. Filmi izlemeye başladığımda kafamda oturan fikir az çok, olaylara hızlı girmelerinin haricinde fena bir film olmadığı yönündeydi. Ancak filmin sonu ile beraber bu düşüncem yerini, filmin vasat bir Sherlock çakması olduğu yönünde oluşturduğum argümana bıraktı.Film adından da anlaşılabileceği üzere Victor Frankestein'ın hayatını konu alı... Yok yok, pardon. Film spesifik olarak sahip olduğu isme rağmen Victor Frankestein'ı arka plana itiyor ve onun sıradan yardımcısı Igor'u konu alıyor. Igor'un tanıtıldığı, Victor ile tanıştığı sahneler ne kadar tatlış ise, o noktadan sonraki ikilinin ilişkisi de o kadar saçma. Bir anda Victor'un evine taşınan ve yardımcısı konumuna gelen Igor'un olaylara adapte oluşu çok acele ve izlerken size yapmacık geliyor. Victor'un Igor'a karşı olan dengesiz ''O benim arkadaşım. Hayır hayır, ben onun yaratıcısıyım.'' düşüncelerini de bir noktaya kadar anlasak da insan düşünmeden edemiyor: Seni ben yarattım ne lan?! Adamı sen köle muamelesi gördüğü bir yerden alıyorsun, giydiriyorsun, yediriyorsun, kalacak bir yer veriyorsun buraya kadar Eyvallah. Ee, sonra işine gelmeyince niye bi' anda ''Sen bensiz bir hiçsin, seni ben var ettim!'' triplerine giriyorsun? Sen o adamı zaten bağımsız olabilsin diye kaçırmadın mı? Ha diyelim, tek amacın onu kullanmaktı. İşin bitince ona neden arkadaşım muamelesi yapmaya devam ediyorsun? Hadi bunları geçtim, Igor neden hemen ''O benim yaratıcım.'' moduna giriyor eğer bu ikisi arkadaşsa? Sen ne kadar dengesiz bir adamsın be Frankestein!
Hadi, bir saniyeliğine bu dengesi ilişkiyi kenara bırakalım ve filmin final sahnesine bakalım. Ya, bir kere Frankestein canavarının yaratılmasının tek sebebinin Victor'un ölen kardeşinin yerini doldurmak istiyor oluşunu ben yemedim. O sahnede hiçbir duygusal bağ kuramadım, sizin de kuramayacağınıza eminim. O sahnelerden alabileceğiniz tek motivasyon, bu adamın gerçekten deli olduğu. Filmin en ilgi çekici kısmı olması gereken Prometheus'un canlanışı bile yeterli hype yaratamamakta. Prometheus demişken, şu durumdan da hafiften bir bahsedeyim. Victor'un filmde ateist olarak lanse edilmesine rağmen, icat ettiği ve yarattığı pek çok şeyi eski mitolojilerinden ve günümüz dinlerinden esinlenerek adlandırması tatlı bir ironi olmuş. Final bölümünün saçmalıklarından biri de canavarın 5 dakikada harcanmasıydı. Açıkcası ben finalde filmi Canavarın ayağa kalkışından itibaren bitireceklerini düşünür ve aynı zamanda umarken, onlar boşu boşuna filmi 10 dakika daha uzatmayı tercih etmişler. Belki o son sahneler olmasaydı, çok daha iyi bir film olabilirdi.
Filme konulan lüzumsuz karakterlerin haddi hesabı yoktu. Sırf iki sevişsinler, daha çok izleyici çekeriz kafasıyla Igor'a bir manita ayarlamışlar. Kızın hikayeye mantıklı hiçbir katkısı olmadığı gibi, bir de üstüne o manitayı, önceleri sirkten tanıdığı ve sevdiği, ama onu tanımayan kız yapmışlar. O kız, hikayenin bir noktasında neden Igor'un karşısına çıkıyor, bi' anda nasıl hoşlaşıyorlar, bunlar ve harici aklınıza gelebilecek herşey klişeler ötesi olmuş. Bir de kızı filmin sonlara doğru her kalitesiz filmde olduğu gibi, öyle klişe bir yolla işe yarar hale getirmeye çalışmışlar ki, o sahneleri ne siz sorun, ne de biz söyleyelim. Igor'un manitasının dışında filmde olmasının hiçbir manası olmayan karakterlerden biri de Bağnaz polis şefiydi. Motivasyonu bir noktaya kadar mantıklı gelse de, bu sebeple yapmaya çalıştığı şeyler, özellikle filmin finaline doğru çok gereksiz bir boyuta geliyor. Tamam, anladık. Tanrının verdiğini yorumlamak, insana düşmez falan da, hani bu yüzden elini, gözünü sonunda da canını kaybetmeye değer miydi be güzel kardeşim! Sen yaptıklarını yapmasan da zaten olacaktı bunların hepsi! Ha, böyle bir karakter ile Andrew Scott gibi yetenekli bir oyuncuyu da heba etmiş oluşunuzu kınıyorum. Kaliteli bir karakter ile ne performanslar sergileyebileceğini gördük sonuçta aktörün...
Filmi izlediğiniz zaman, aldığı puanlara hak vermekle beraber, harcadığı bütçeye, yetenekli aktörlere ve potansiyeli olan bu konuya üzülmeden de edemiyorsunuz. Victor Frankestein, potansiyelini kullanamamış ve gereksiz yan konuları ile kendi kendini batırmış yapımların arasında yer edindi gibi duruyor. En azından benim filmle ilgili düşüncelerim bu yöndeler. Peki siz filmi beğendiniz mi? Yoksa sizin için de zaman kaybından farksız mıydı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder