SUPERMAN #1- İNCELEMESİ

Superman'i herkes bilir, değil mi? Önünde kırmızı-sarı renkte bir S logosu bulunan, alnının ortasına bir tutam saç düşmüş, mavi gözlü, yakışıklı ve bembeyaz dişlere sahip, mavi bir kostüm giyen ve neredeyse gücü herşeye yeten biridir tasfir etmek gerekirse. Peki, Superman nasıl biridir? Neyi temsil eder? İşte bu soru bir süredir yayıncısı olan DC Comics tarafından yanlış anlaşılıyordu. New 52 evreni ile sessiz ve havalı bir kas yığını haline sokulan ve olması gerekenden daha genç resmedilen Superman, sonunda hakkettiği eski ve umut dolu haline kavuştu! Yaşanan olaylar ve Rebirth sayesinde yarı yarıya format atılan evrene Pre-New 52 evrenine mensup, yakışıklı olduğu gibi bir yandan çok alçakgönüllü olan, kedisi ağaçta kalmış bir çocuğa bile yardım edebilecek kadar ilgili ve Lois Lane'e anlatılamaz bir sadaket besleyen Superman geri döndü! Superman #1 ile beraber geri dönen bu Clark Kent'in çizgi romanını okumasaydım açıkçası karakterin 70 küsür yıllık tarihine ayıp etmiş olurdum. Hazır okumuşken de bloga girip bir inceleme yazayım hakkında, sizlere de anlatayım derdimi istedim. Önceden uyarayım yazı da Superman #1(2016) hakkında bolca Spoiler bulabilirsiniz. Bu yüzden sayıyı okumadıysanız yazının bundan sonrasını da okumayın derim.


Sayı bize bu duruma gelmeden önce neler olduğuna dair kısa bir özet geçerek başlıyor.  Superman'in iç sesinden anladığımız kadarıyla New 52 evrenindeki Superman ölmüş ve yerine kendisi gelmiş. Onun mezarını ziyaret ettiği sırada elini toprağına götürüyor ancak çektiği zaman orada mavi bir el izi oluşuyor. Clark bu detayı Bay Oz adındaki birinin ona, ailesinin ve onun aslında sandığı şeyler olmadıklarını söylediği bir diyaloğa bağlamakla yetiniyor. Dünyanın bir Superman'e olan gereksinimini bildiği için, o ikonik göğüs açma hareketini yaparak amblemini ortaya çıkarıyor ve sağ tarafında bulunan bir iç ses karesinde tek bir cümle beliriyor: Renkler uçmalı.
Ardından yeni bir eventin başlangıcı olduğunu anladığımız ve yukarıda da görebileceğiniz, Superman'in tarihini anlatan o şahane resim karşımıza çıkıyor. Ayrıca resmin altında yazan ''Superman'in Oğlu'' başlığından yapılabilecek çıkarıma göre, serinin genel odağı Jonathan Kent olacak gibi.(Clark ve Lois'in çocuğu)
Clark'ın eve dönüşü sonrası Kent çiftliğindeki ahıra bir yıldırım çarptığını ve yangın çıktığını görüyoruz. Clark acilen müdahele etmiş, hatta birine ''sorun yok'' işareti yapmakta elinde. Sonraki sayfaya geçtiğimizde ise işaret yaptığı kişinin oğlu Jon'dan başkası olmadığını görüyoruz. Sabah kaltığında ilk iş çiftliği tekrar inşa etmeye başlayan Clark, oğlu yanına gelip yardım etmek isteyince onu kırmıyor ve gidip biçerdöverin yakıt tankını doldurmasını istiyor. Kedisini de yanına alan Jon, doğru biçerdövere doğru yola koyuluyor.


Mısır tarlasına vardıkları zaman kedisinin yanında olmadığını fark eden Jon, telaşlanmaya başlıyor. Kediyi gördüğü zaman ise yukarıdan bir şahinin ona doğru süzülüp hızlıca kedisi Goldie'yi kaptığını dehşetle izliyor. Bir anda öfkesine hakim olamayan ve bu sinir ile şahine doğru Cyclops edasıyla kontrolsüz bir ışın fırlatan Jon, hem şahinin hem de kedinin ölmesine sebebiyet veriyor. Bu da yetmezmiş gibi ileride potansiyel bir Lana Lang olabilecek sarışın kasabılı bir kız onu gücünü kullanırken görüyor. Eve dönen Jon'u gören Clark ona yardım etmek isteyip istemediğini soruyor ancak Jon'un cevabı ''Hayır.'' oluyor. Akşam beraber sofraya oturan Kent ailesi kapılarının çalması ile yemeklerine küçük bir ara veriyorlar. Kapıya bakmayı kabul eden Jon, karşısında sabah karşılaştığı sarışın kızı görünce şok oluyor. Adının Katy Branden olduğunu, dedesi ile beraber karşıdaki bir çiftliğe yeni taşındıklarını söyleyen ve Kent ailesine bir düzine süt ikram eden kız, daha erken tanışmaya gelmediği için özür diliyor. Tek tek kendisini ve ailesini tanıtan Lois, kedilerini görüp görmediğini soruyor Katy'e. Ancak Lois'e yalan söyleyen Kathy, hem Jon'un hem de kendisinin başını büyük bir beladan kurtarmış oluyor. O gittikten sonra, babası ile gizli kimlikleri ile ilgili hararetli bir konuşma yapan Jon, ceza alıyor ve odasına gönderiliyor. Odasındayken ağlamaklı bir şekilde dışarıyı izleyen Jon'un gözüne uzaktan gelmekte olan iki silüet takılıyor. Ancak yaklaştıkları zaman yüzlerini net bir şekilde görebiliyor ve bunların Batman ve Wonder Woman olduklarını anlıyor! Babasının da kostümünü giymiş bir şekilde yanlarına inmesi ile konuşmaya başlıyorlar. Ancak dediklerinden sadece bazı kelimeleri seçebilen Jon, üçünün de bir anda gözlerini ona çevirmesi ile fark edildiğini anlıyor ve hemen yatağına dönüyor. Odasının kapısı açık olduğundan dolayı babası direk içeri giriyor ve ona hemen hazırlanmasını söylüyor:


Hoş bir gizem ile sayıyı sonlandıran yazar Peter Tomasi'nin yazdığı ilk sayı hikaye bazlı olarak, aksiyon içermese de bugün okuduklarım arasında en çok hoşuma giden oldu. Güzel bir aile dinamiği tutturmayı başaran Tomasi'nin aksiyonu sonraki sayıya bıraktığı kanaatindeyim. Ancak çizimlere gelecek olursak aynı içtenlikle konuşamayacağımı belirtmek isterim. Patrick Gleason'un resmettiği sayının herhalde tek kötü yanı garip ve insanı rahatsız eden çizimleriydi. İlla sevenleri de vardım ancak benim hiç içimi açmadı bu çizimler. Umarım serinin devamında başka bir çizere geçerler. 

Hiç yorum yok: